İYİ Parti Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Buğra Kavuncu, Terörsüz Türkiye adıyla yürütülen süreç kapsamında kurulan komisyonun İmralı’ya giderek terör örgütü PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan’la görüşme ihtimaline tepki gösterdi.
DEM dışında komisyondaki partilerin üyelerine seslenen Kavuncu, “2023 genel seçimlerinde ‘Biz seçilirsek bir komisyon kurar ve İmralı’ya gideriz’ deyip seçmenden oy istediniz mi? İsteseydiniz nasıl bir tepki alırdınız?” dedi.
İYİ Parti’den seçilip diğer partilere giden isimlere de seslenen Kavuncu, “İYİ Partililerin oyunu terör örgütü elebaşının ayağına gitmek için mi aldınız?” ifadelerini kullandı.
İYİ Parti Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Buğra Kavuncu, TBMM’de gündeme dair basın toplantısı düzenledi.
20 Kasım’ın Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kutlandığına işaret eden Kavuncu, “Çocukların bizim değerlimiz ve kıymetlimiz olduğunun bilincindeyiz. Gelecekte sağlıklı nesiller ve sağlıklı bir toplum için çocuklar her şeyimiz. Ancak iktidar bu söylediklerimizin farkında değil” dedi.
UNICEF ve TÜİK raporlarına göre Türkiye’de bulunan 22 milyon 200 bin çocuktan 7 milyonunun yoksulluk sınırının altında yaşadığına dikkat çeken Kavuncu, 7 milyon çocuktan 2 milyonunun ise derin yoksulluk içinde olduğunu söyledi.
“Bu verileri paylaşıyor olmaktan inanın hicap duyuyorum” diyen Kavuncu, UNICEF’in yapmış olduğu ‘Zenginliğin ortasında çocuk yoksulluğu’ araştırmasına göre de Türkiye’nin, Avrupa Birliği ve OECD ülkeleri arasında Kolombiya’dan sonra ikinci sırada bulunduğunu ekledi.
Kavuncu, OECD’ye göre Türkiye’deki çocuklardan 4’te 1’nin açlık sınırında olduğunu ekledi
Türkiye’de 2024 verilerine göre toplamda 18 milyon 700 bin öğrencinin eğitim kurumlarına kayıtlı olduğunu ancak zorunlu eğitim çağında bulunan 612 bin 814 çocuğun örgün eğitime dair kayıtlarının yer almadığını kaydeden Kavuncu, “Yarım milyonun üzerinde çocuğumuz örgün eğitim kurumlarında eğitim görmüyor, yani okula gitmiyor” ifadelerini kullandı.
“Talebimizin yerine gelmesi memnuniyet verici”
Suç oranlarına bakıldığında da yine dehşet verici bir tablo ile karşılaştıklarını dile getiren Kavuncu, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda bütün siyasi partilerin vermiş olduğu ortak bir önergeyle ‘Suça Sürüklenen Çocuklar Komisyonu’ kurulma kararı alındı. Bununla ilgili biz geçtiğimiz haftalarda bir araştırma komisyonu kurulması talebinde bulunmuştuk. Bu talebimizin dün itibarıyla bütün siyasi partilerin ortak kararıyla yerine gelmiş olması memnuniyet verici” değerlendirmesini yaptı.
TÜİK’e göre güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocukların karıştığı olay sayısının 2024’te bir önceki yıla göre yüzde 10 arttığına işaret eden Kavuncu, “Bu olaylarda çocukların 279 bin 620’si mağdur olmuş. Bu 280 binin içinde de 26 bin cinsel suç mağduru maalesef. Bu 26 binin de 22 bini kız çocuklarımız. Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiil işlediği iddiasıyla, yani ‘suça sürüklenme’ sebebiyle güvenlik birimlerine getirilen çocuk sayısı da 200 bin. 2023’te bu sayı 178 bindi. Bu da bir yılda yüzde 13 artmış. Yani her yıl artan oranda çocuklarımız ya bir suçun mağduru oluyorlar ya da ‘suça sürüklenen çocuk’ diye tanımlayabileceğimiz şekilde bu yaşanan olayların tarafı haline geliyorlar” ifadesini kullandı.
“AK Parti’nin ‘Türkiye Yüzyılı’ dediği dönemde karşımızdaki tablo budur”
Yine TÜİK’e göre Türkiye’de 720 bin çocuk işçi bulunduğunu kaydeden Kavuncu, “Ancak bildiğiniz gibi ülkemizde kayıt dışı ekonomi çok yaygın. Kayıt dışı ekonomi içerisinde çalışan çocuklarımızı da buraya eklediğimizde 1 milyon civarında bir çocuk işçi rakamından bahsedebiliriz. 2024 yılında maalesef tam 79 çocuğumuz iş kazasında hayatını kaybetmiş. Son 10 yılda bu rakam toplamda 615. İş kazalarında iş güvenliği karnemiz zaten çok zayıf. Bu ülke iş kazalarında günde dört işçi kaybediyor. Doğru dürüst güvenlik tedbirleri alınmadığı, bu konuyla ilgili hassasiyet gösterilmediği için her sene dört işçi kaybediyoruz. 2025’i henüz tamamlamadık ama bugün itibarıyla da 57 çocuğumuz iş kazalarında hayatını kaybetmiş. Bu rakamlarda da dünyanın maalesef en önde gelen ülkeleriyiz. Bu tür trajik rakamlarda en öndeyiz; enflasyon oranlarında en öndeyiz, faizlerde en öndeyiz, iş kazalarında en öndeyiz. Ama arzu ettiğimiz alanlarda, mutluluk endeksinde, hukuk ve adalet endeksinde, eğitimde maalesef en önde olamıyor, kendimizi en geride görüyoruz. AK Parti’nin ‘Türkiye Yüzyılı’ dediği dönemde karşımızdaki tablo, karşımızdaki manzara budur” dedi.
Kavuncu, paylaştığı verilerin çoğunu devletin ilgili kurumlarından aldığının altını çizdi.
“2026 yılını Gıda Yılı ilan ederlerse açlıktan kırılırız”
Tüm bu tabloya rağmen herhangi bir önlem alınmadığına vurgu yapan Kavuncu, “Bir tedbir yok. Daha dün Şanlıurfa’da 10-15 yaşlarındaki bir çocuğumuzun nasıl öldüğüne hep beraber içimiz kan ağlayarak şahit olduk. Dünya Çocuk Hakları Günü’nde maalesef şunu söylemek durumundayım: Çocuklarımızı okutamıyoruz, koruyamıyoruz ve onları hayatta tutamıyoruz. Derin yoksulluk Türkiye’yi adeta esir almış durumda. Yoksulluk normalleşmiş, artık açlık sınırları test edilir hale gelmiş durumda. Çocuklarımızın giyecek ikinci bir çift ayakkabısı yok. İktidar 2025 yılını aile yılı ilan etmişti. Aile yılındaki Türkiye’nin tablosu bu. OECD ve Avrupa Birliği’nin birçok ülkesinin gerisinde bir tabloyla karşı karşıyayız. Aile yılı ilan ettiğiniz 2025’te çocuklarımızın durumu bu. Ailelerin durumunu hiç söylemiyorum; boşanma oranları korkunç derecede artmış durumda. Hangi konuda bir yıl ilan ederlerse orada geriye gidiyoruz. Artık 2026’yı ne yılı ilan edecekler bilmiyorum ama 2026 yılını herhangi bir alana çekmeyeceğiz derlerse hepimiz rahatlayacağız. Allah esirgesin, “gıda yılı” falan derlerse hepimiz açlıktan kırılacağız; böyle bir iktidarla karşı karşıyayız” değerlendirmesini yaptı.
“Türkiye ‘İmralı magazini’ ile meşgul ediliyor”
Tüm bu problemlere rağmen farklı konuların gündeme geldiğini söyleyen Kavuncu, “Peki Türkiye’nin gündemi neyle meşgul? İmralı’daki terör örgütü başını dinleyelim mi, dinlemeyelim mi? Çocuklarımızın alacak bir çift ayakkabısı yok, yoksulluk sınırının altında yüz binlerce evladımız var, milyonlarca çocuğumuz var; emekli, işçi perişan. Ancak bütün Türkiye yatıp kalkıp bu İmralı magaziniyle meşgul” ifadelerini kullandı.
“50 bin kişinin katilini bir Mandela gibi sunma hazırlığı yapıyorlar”
Terörsüz Türkiye adıyla yürütülen süreç kapsamında kurulan komisyonun İmralı’ya giderek terör örgütü PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan’la görüşme ihtimaline değinen Kavuncu, “İmralı’da yatan terör başı aslında olmaması gerektiği şekilde bu zamana kadar muhatap alındı. Teröristin söylediklerini taşıyan, bu bilgileri, bu mesajları getiren ulaklar sayesinde de aslında terör örgütü başı her zaman her yerde duyuruldu. İktidar, seçimlerde bile İmralı’dan yazılan mektupları seçim meydanlarında okutmadı mı? Okuttu. İmralı’daki terör örgütü başının, mesajını kamuoyuna iletmeme gibi bir sıkıntısı yok ki. Buna elbette müsaade edilmemesi gerekiyordu ama oluyor. Ancak yetmiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin temsilcilerini de bu teröristin ayağına taşıma gibi bir ayıbı konuşmakla karşı karşıyayız. 50 bin kişinin katilini bir Mandela gibi sunma hazırlıklarının ön tarafı bunlar. Meşrulaştırma adımlarıdır bunlar.” şeklinde konuştu.
“İmralı meşrulaştırmak isteniyor”
Hiç kimsenin yaşanan bu gelişmeler ardından terör örgütü elbaşının serbest bırakılması için uluslararası kampanyaların başlamayacağı yönünde garanti veremeyeceğine dikkat çeken Kavuncu, “Komisyona katılmama kararını açıklarken gerekçelerimizin birçoğunu sıraladık ama bize çok ağır şekilde, çok alçakça ‘barış istememekle, terörün bitmesini istememekle’ suçladılar. Ama bizde ‘Bu yol yol değil. Bu işin sonunda komisyon İmralı’ya gitmek mecburiyetiyle karşı karşıya kalır. Komisyonda olsanız da olmasanız da oradan çıkacak kararı orada bulunmakla zaten meşrulaştırmış olursunuz’ dedik. Bugün yaşadığımız her şeyi biz tek tek aylar önce söyledik. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulmuş bir komisyonun İmralı’ya götürülmesinin tek anlamı vardır: Orayı meşrulaştırmaktır” dedi.
Kavuncu şöyle devam etti:
“Peki iktidar bunu öngörmüyor mu? Eğer öngörüyorsa ve buna rağmen bunu yapıyorsa, o zaman iktidarın Türkiye Cumhuriyeti’ni Türkiye Cumhuriyeti yapan her şeyle bir sorunu var demektir. Şayet öngörmüyorsa o zaman çok büyük bir zafiyet içerisindedir. Bilmeden, istemeden bu ülkeyi uçuruma sürükleyebilir, bu riske bizi karşı karşıya bırakabilir -ki bırakıyor da. Terörün, terör örgütünün, terör örgütü başının, terörizme ait her şeyin bu kadar normalleştiği bir başka dönem hatırlamıyorum. Terör örgütü elebaşını nasıl olur da böyle bir adımla meşrulaştırmaya çalışırsınız? İnanılır gibi değil. Gidip ne yapacaksınız? Zaten söyleyeceği her şeyi iletiyor. Ne dinleyeceksiniz? Yaşananlar, İmralı’yı meşrulaştırma çabasından başka bir adım değil”
Komisyon üyelerine seslendi: “Bu yaranın açılmasına müsaade etmeyin”
DEM Parti haricinde komisyonda bulunan partilerin üyelerine seslenen Kavuncu, “2023 genel seçimlerinde ‘Biz seçilirsek bir komisyon kurulur, bu komisyonda yer alır ve sonra da İmralı’ya gideriz’ deyip seçmenden oy istediniz mi? İsteseydiniz nasıl bir tepki alırdınız? İsteseydiniz Meclis’in aritmetik dağılımı bu şekilde mi olurdu? Millet iradesinin tecelli etmediği bir durumdur bu. Milletle paylaşılmamış, millete sorulmamış, milleti tamamen dışarıda bırakan bir adımdır bu. Atılacak bu adım, Türk milletinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde onarılmaz bir yara açacaktır. Komisyondaki milletvekillerine sesleniyorum: Bu yaranın açılmasına müsaade etmeyin. Vicdanınızın sesini dinleyin, seçmenin sesini dinleyin; onların iradesine kulak verin. Millete, topluma, seçmene de buradan seslenmek istiyorum: Oy verdiğiniz partiler, İmralı’ya terör örgütü elebaşının ayağına gitsinler diye mi sizden oy aldı? Bunu sormak sizin en doğal hakkınızdır. Bu partiler, ‘İmralı’ya gideceğiz’ deseydi oy verir miydiniz?” diye sordu.
“İYİ Parti seçmeni size bu soruyu sorar”
İYİ Parti’den seçilip diğer partilere giden isimlere de seslenen Kavuncu, “İYİ Parti’nin seçmeninin oyuyla seçilip gerek iktidara gerek ana muhalefet partisine giden arkadaşlar… Siz, İYİ Partililerin oyunu terör örgütü elebaşının ayağına gitmek için mi aldınız? İYİ Parti seçmeninin oyuyla başka partilere giden ve bulundukları partilerin o komisyonda yer aldığını bilen milletvekillerinin nasıl oy aldığını ben çok net biliyorum. Bizim seçmenimiz size veya bulunduğunuz partinin üyelerine ‘İmralı’daki terör örgütü başına gidin’ diye oy vermedi. İYİ Parti seçmeni, ‘Helal oyumla Meclise gidip beni temsil ederken, nasıl olur da terör örgütü elebaşının ayaklarına gidiyorsun’ diye size sorar” ifadelerini kullandı.
İYİ Parti olarak bu konuda her türlü uyarıyı yaptıklarını ancak seçmenlerin de gerekli tepkileri vermesinin önemine işaret eden Kavuncu, “Bu rezaleti kendisine sindirmeyi düşünen bütün partileri ve milletvekillerini, başta oy verdikleri seçmenler olmak üzere millete havale ediyoruz. Süreci yakinen takip edeceğiz. Bu, geleceğimizi tehlikeye sokacak, sıkıntı altına alacak büyük, tehlikeli bir adımdır. Meşrulaştırma adımıdır. Ve hiç kimsenin de bu vicdani sorumluluğa, bu büyük sorumluluğa alet olmaması gerektiğini düşünüyorum” diye ekledi.
MHP’li Feti Yıldız’ın açıklamaları
Kavuncu, basın toplantısının sonunda gazetecilerin sorularını yanıtladı.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın umut hakkı çıkışı ile komisyonun İmralı’ya gideceği yönündeki açıklaması sorulan Kavuncu, “Sayın Bahçeli’nin yaptığı konuşmada kendi milletvekillerinin nasıl bir tepki verdiğini hep beraber gördük. İp attığında ayağa kalkıp alkışlayan milletvekilleri, ‘Ben gerekirse İmralı’ya yanıma üç milletvekili alır giderim’ dediğinde de yine aynı şekilde ayağa kalkıp alkışladılar. Zaten Cumhur İttifakı’nın yapısı, duruşu, bu konulardaki yaklaşımı net. Mesela, Berat Albayrak’ın ekonomi politikasıyla Mehmet Şimşek’in ekonomi politikası bambaşkadır. Aynı milletvekilleri Berat Albayrak’ı da Mehmet Şimşek’i de ayakta alkışlıyor. Dolayısıyla o komisyonda milletvekilleriyle ilgili herhangi bir farklı yaklaşım olacağına çok ihtimal vermiyorum” yanıtını verdi.
“Biz bunları söylemiştik”
CHP’nin de yetkili kurullarında bir karar alacağı yönünde çıkan haberlere işaret eden Kavuncu, “Biz bunları daha önce söylemiştik denmesini hiç sevmem. Bana söylenmesini istemem, ben de başkasına söylemek istemem. Ama bunu söylemek mecburiyetindeyim: ‘Biz bunları söylemiştik’ Biz, bu komisyonun bu noktaya geleceğini; ne tür tepki gösterirseniz gösterin, Cumhur İttifakı’nın artı DEM’in çoğunluğundan dolayı itirazımızın hiçbir şekilde bir işe yaramayacağını, o komisyonun kafaya koyduğunu, oradaki milletvekilleri ne derse desin yerine getireceğini; dolayısıyla orada bulunan herhangi bir siyasi partinin sadece o komisyonu meşrulaştırmakla bir fonksiyon oynayacağını, bir rolü olacağını çok net olarak söylemiştik. Bugün de onları yaşıyoruz” dedi.
“Siz pişmanlık gördünüz mü?”
Umut hakkı tartışmalarına değinen Kavuncu, “Umut hakkı çok suiistimal ediliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi müktesebatına, mevzuatlarına girmiş bir konu. Orada bazı ölçüler, bazı kriterler var ki: İngiltere yargısı, Vinter olayı üzerine kendi yasalarında da bir değişiklik yapmak mecburiyetinde hissediyor. Mesela bu değişikliklerde ‘Bu haktan faydalanabilmek için samimi bir pişmanlığınızın olduğunu hissettirmeniz lazım.’ deniliyor. Arkadaşlar, pişmanlık gördünüz mü? Süreç başladığından bu yana ‘umut hakkı tanıyalım’ dediğiniz terör örgütü başı ile ilgili bir pişmanlık hissettiniz mi? Aksine, Lozan’ı inkâr eden, Cumhuriyeti soykırımcı ilan eden, bu devlete her türlü dili uzatan ve yaptıklarıyla ilgili tek bir pişmanlık cümlesi olmayan bir terör örgütü lideri ile karşı karşıyasınız. Hangi umut hakkı? Umut hakkının bazı gereklilikleri, bazı şartları var. Söyledikleri teknik olarak da zaten birçok şeye uymuyor. Şu andaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki uygulama tam olarak bunları içeriyor mu bilmiyorum; ama bu olaya ilham olan İngiltere’deki mevzuat bundan sonra değişikliğe uğruyor. Kamu görevlilerini katleden terör örgütleri, ideolojik amaçlı siyasi cinayet işleyenler; umut hakkı kapsamı dışında. Siz burada böyle bir hal görüyor musunuz? Bizim askerimizi, polisimiz şehit eden bu alçak terör örgütünün o yaptıkları ile ilgili bir pişmanlık beyanı olduğunu duydunuz mu? Şehitlerimizin çoğu kamu görevlisi, işlenen cinayetlerin çoğu ideolojik gerekçe ve sebeplerle işlenmiş cinayet. Ve dediğim gibi bu olaya ilham veren ülkenin mevzuatları bu yönde daha sonra değişikliğe uğruyor. Dolayısıyla bunların Türkiye’deki yargılamaları, Türkiye’deki atılan adımların hepsinin bir alt siyasi motivasyonla yapıldığını artık Türk milleti de görüyor” değerlendirmesini yaptı.
“Millet faturasını ödetecek”
“Bu milletin bütün bunların faturasını önümüzdeki ilk seçimlerde çok ağır bir şekilde ödeteceğine yüzde yüz eminim” diyen Kavuncu, “Ama en çok ‘Ben açken, ben kırılmışken, benim gençlerim işsizlikten perişanken, konsolosluklarım büyük elçiliklerin kapılarında çocuklarımız vize beklerken; sen İmralı’daki bir terör örgütü ele başına; bu milletin milletvekillerinin iradesinin tecelli ettiği kurumu; hangi hakla, hangi sıfatla, hangi cüretle götürüyorsun?’ tepkisini öyle bir verecek ki yer yerinden oynayacak” diye ekledi.
“Yargının bağımsızlığını tesis etme mecburiyetimiz var”
Merkez Bankası Başkan Yardımcısı’nın tahliyesi de sorulan Kavuncu, şunları söyledi:
“Yeni sistemle beraber kurumlarda şeffaflık kayboldu. Sadece toplumun değil, bürokratların da sorumluların da bu konulardan çok muzdarip olduğunu düşünüyorum. Zira şeffaflığın olmadığı yerde, hava puslu ve sisli olur. Fitne ve nifak yaymak isteyenler için de inanılmaz bir ortam oluşur. Bu sadece toplum sağlığı için değil, ülkeyi yöneten iktidar için de şeffaflık, denetlenebilir bir yapının var olması çok önemlidir. İşte o şeffaflığı, o denetlenebilir yapıyı yok ederseniz, güveni yok edersiniz. Ondan sonra da her türlü soru bir şaibeye dönüşür. Et ve Süt Kurumu’nu konuşuyoruz değil mi? İşte bir firma oldu, bunun üzerinden ithalatlar yapıldı vs. bahsediliyor. Merkez Bankası Başkan Yardımcısı ile ilgili başka konular gündeme geliyor. Bunların kamuoyunda karşılık bulmasının tek sebebi var: Bu; güvenini kaybetmiş, yeni Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile denetlenebilir ve şeffaf kurumsal yapıyı yok etmiş iktidarın yol açtığı bir atmosferdir. Adı geçen veya bahsedilen kişilerin bu işlerle belki hiç alakası yoktur, belki de çok alakası vardır. Ama hangisini söyleyebiliyoruz? ‘15 gün içinde akla kara belli olur ve net olarak her şeyi görürüz.’ diyebiliyor muyuz? Türkiye’de kim söyleyebiliyor bunu? Bunu yok ettiniz. ‘Bu ülkenin savcıları, hâkimleri bu konuyla ilgili gerekli soruşturmayı yapar ve net olarak önümüze koyar veya Sayıştay var, zaten bunlar denetleniyor; zaten kamu otoritesini denetleyen bir yapı var; Türkiye’de güçler-kuvvetler ayrılığı var: yürütme, yasama, yargı. Bunlar birbirinden ayrı ve birbirini denetleyerek ancak yürütmenin ya da yasamanın ya da yargının öne çıkıp bir oligarşi oluşturmasını engelleyecek bir sisteme sahibiz’ diyebiliyor musunuz? HSK seçimlerini yaptık. AK Parti’nin gösterdiği aday kurada seçimden çıkmayınca ertesi gün Gaziosmanpaşa ilçe başkanı oldu. Bunu konuştuğumuzda da “Ne var?” diyorlar. Ondan sonra da Pendik’te 13 yaşındaki bir kız çocuğu, bir evladımız trafik kazasında vefat ettiğinde iki-üç gün içinde üç savcı değişiyor; tüm MOBESE kameraları bir anda siliniyor. Bunlar kamu otoritesi dahil olmadan olacak işler değil. Avukat da kim çıkıyor biliyor musunuz? Avukat da çok koyu bir AK Partili çıkıyor. Pendik’teki bir trafik kazası olayında bile bunu yaşıyoruz. Koca HSK’ya gidecek bir adayın Gaziosmanpaşa AK Parti ilçe başkanı olmasına muhteremler ‘Ne var bunda?’ tepkisini verebiliyor. Dolayısıyla yargının bağımsızlığını, tarafsızlığını tesis etme mecburiyetimiz var. Yargının bu kadar siyasallaştığı bir ortamda, akla kara birbirine karışmış durumda. Olayın muhatabı olan kişilere de üzülüyorum; çünkü hiçbir şekilde hüküm konulamıyor. İnsanların onuru, şerefi, haysiyeti vardır. Dolayısıyla bu sistemde bu sıkıntıları ne yazık ki daha çok yaşarız”
















