Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, TBMM Gurup Toplantısında gündemi değerlendirdi.
Davutoğlu’nun açıklamaları şu şekilde:
“Aklı başında her devlet adamının, her aydının, her kanaat önderinin başını iki elinin arasına alıp düşünmesi gereken olağanüstü bir kritik eşikten geçiyoruz.
İnsanoğlu ya yeni bir değerler sistemi ile bütün birikimini yeni bir düzen yönünde harmanlayacak ya da zorbaların elinde büyük yıkımların yaşandığı bir kaos cehennemini yaşayacak.
Trump’ın ilk döneminde 2017 yılı başında daha sonra 2020’de Cambridge Üniversitesi tarafından kitap haline getirdiğim makalemde uluslararası düzenin büyük bir sistemik deprem etkisine girmekte olduğunu vurgulamıştım.
Evet artık tam ve gerçek anlamıyla büyük bir sistemik deprem anaforunun içindeyiz.
Başta BM olmak üzere zaten korezyon yaşamış olan uluslararası kurumlar birer birer çatırdıyor, bölgesel yapılar çöküyor, ulusal düzenler sarsılıyor.
Bugün bu sistemik depremin tetikleyicisi İsrail, bu depremin yıkıntıları üzerinden yeni bir sömürge düzeni kurmaya çalışan ise ABD yönetimidir.
Diğer büyük güçler ise bu yıkıntıların içinde kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalışan fırsatçılar konumundadır.
Peki bu sistemik depremin enkazının altında kalanlar kim?
Bugün Gazze yarın başka bir halk olmak üzere insanlığın mazlum halkları!
Son söyleyeceğimi en önce söyleyeyim ve açayım Pandora’nın kutusunu!
Bugün insanlık “Ey Mazlum Halklar! Birleşin ve Ayağa Kalkın” diyecek gür bir ses bekliyor!
Gazze, Arakan, Doğu Türkistan başta olmak üzere baskıcı rejimler altındaki Müslüman halklar, büyük bir ekonomik eşitsizlik içinde açlıkla boğuşan Afrika halkları, küresel sistemin ürettiği uyuşturucu kartellerinin kıskacında çırpınan Latin Amerika halkları, bu sistemik depreme isyan eden ABD ve Avrupa’daki vicdanlı kitleler bu sesi bekliyor!
Aynen klasik sömürgeciliğin zirvede olduğu bir döenmde mazlum halkların ilk anti-sömürgeci mücadelesi için İstiklal Savaşı ile ayağa kalkan Anadolu’nun uyandırdığı heyecan gibi!
Hepiniz hatırlarsınız!
7 Ekim sonrasında bu kürsüde yaptığım konuşmada Filistin halkının direnme hakkından bahsetmiş ve bu savaşın Hamas ile İsrail, Gazze ile İsrail, Filistin ile İsrail, Araplarla İsrail, Müslümanlarla İsrail arasında değil insanlık ile İsrail arasında olduğunu söylemiştim.
İsrail’in sözcülüğüne soyunan troller ve sözde aydınlar Hamas’ı terörizm ile suçlayarak bana artık alışageldiğim saldırılarla yüklenmişlerdi.
Bakın aradan yirmi ay geçti. Netanyahu beni hiç yanıltmadı. Gazze’deki soykırımdan sonra Batı Şeria’ya cehennem ablukası uyguladı, Lübnan’a ve Suriye’ye saldırdı; geçtiğimiz hafta da ABD destekli olarak İran’a üçüncü dünya savaşını tetikleyecek nitelikte bir saldırı başlattı!
Bu saldırıdan bir gün önce de Osmanlı üzerinden Türkiye’yi hedef gösterdi.
Bunlar bir tesadüf mü?
Dün de eski bir futbolcu bugünlerin de bir televizyon sunucusu Eyal Berkovitch “çeyrek finalde Hamas’ı penaltılarla, yarı finalde İran’ı yendik, şimdi sırada Türkiye var” dedi.
Acaba bu sözler ülkemizdeki İsrailperestlerin gözünü açabilecek mi bilemem ama benim milletim adına bu gözü dönmüş soykırımcı Netenyahu’ya ve bu barış smbolü olması gereken sporun bu yüzkarası kuklacısına söyleyecek bir çift sözüm olur:
“Ey arkasına aldıkları sömürgeci güçlerin şımarık çocukları! Osmanlı’yı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımak isterseniz 1492’de bugün sizi şımartan Avrupa’nın engizisyonundan Osmanlı güçlü ve şefkatli kollarına sığınan büyük dedelerinize, Hitler’den kaçarak Türkiye Cumhuriyeti’nin merhametine sığınan yakın dedelerinize sorun! Finali mi merak ediyorsunuz? Onu da sizin gibi Kudüs’ü ebedi başkent ilan ettikten 88 sene sonra pılısını pırtısını toplayarak Selahattin Eyyubi’nin önünden kaçarak kendilerini gemilerine zor atan Haçlı sürülerine sorun!”
Açık konuşmanın ve neşteri doğru yere atmanın vakti gelmiştir!
Bölgemizdeki bu vahim tablonun tek sorumlusu İsrail ve arkasındaki ABD başta olmak üzere küresel güçler mi?
Hayır, maalesef hayır!
Onları bu derece şımartan bizim, bu toprakların asli sahibi olan halkların bölünmüşlüğü, liderlerinin kısır kısa dönemli çıkarcılığıdır. Kürdü Türke, Türkü Araba, Arabı İran’a düşman kör saplantılardır!
Evet adını koyalım!
“Benimle aynı kültürden, aynı dinden aynı bölgeden de olsa da rakibimin tasfiye edilmesine yarayan düşman dostumdur” diyen bağnaz aşiret kültürüdür biz bölen ve parçalayan!
Halbuki bilmiyorlar ki o düşman önce kardeşleri birer birer ayıracak, sonra da her birbirini diğerine kırdırarak alanı boşaltıp kendi zorba egemenliğini kuracak!
Evet, Mescid-i Aksa Siyonist postallarla her Cuma çiğnenirken Hz. İbrahim’in tevhit inancını tahrif eden İsraillilerle sözde İbrahimi anlaşma yapan Arap ülkelerinin yönetimleri bu tablonun sorumlularıdır!
Suriye ve Lübnan’ı bir bütün olarak güçlendirmek gerekirken mezhepçi bir yaklaşımla Esad diktasının zulmünü destekleyen, bölgedeki ihtilaflara İslam kardeşliği yerine Şii-Sünni ayrımına dayalı bir bakış açısıyla taraf olan İran yönetimleri sorumludur!
Soykırımcı İsrail’i İran tehdidi karşısında dengeleyici bir unsur gibi gören Körfez yönetimleri sorumludur!
7 Ekim’den iki hafta önce Netanyahu ile BM’de el sıkışarak normalleşme görüntüleri veren ve büün uyarılarımıza rağmen İsrail ile ticareti ve BTC üzerinden yakıt transferini sürdüren ve İsrail’e karşı uru hamaset dışında hiçbir önleyici müeyyide uygulamayan Türkiye ‘deki iktidar sorumludur!
Bölgemizin yöneticileri olarak artık şu gerçeği görmeliyiz!
“Ya kendi bölgemizde karşılıklı saygıya dayalı b ir barış düzeni kuracağız, ya da birer birer Siyonist ırkçılığa dayanan İsrail’in ve onu arkasında yeni sömürgeci güçlerin yemi olacağız!
Ya bölgemizde siyasi ve ekonomik işbirliğine dayalı Halil İbrahim sofrasının kurucusu ya da sömürgeci bir sofranın menüsü olacağız!
Ey bölge liderleri!
Aklınızı başınıza alın!
Bu sistemik depremin enkazı altında kalmamak için tez zamanda bir bölgesel platformda bir araya gelin!
Peki Ankara ne yapmalı?
Sorumlu muhalefet anlayışı ile onu da söyleyelim, şimdiye kadar uyarılarımıza kulak asmadılar ama belki bu kez bir ders alırlar!
Her şeyden önce hakkaniyet adına şunu söylemeliyim. Sayın Cumhurbaşkanı’nın Ukrayna-Rusya geriliminden sonra İran-ABD geriliminde de İstanbul’u bir arabuluculuk mekanı haline getirmek üzere yaptığı telefon diplomasisi doğrudur ve sürdürülmelidir.
Ancak, savaş Türkiye’nin kapısındadır ve yumuşak güç unsuru olan arabuluculuk yanında sert güç unsurları ile İran’dan sonra bizi de hedef alacağını açıkça ifade eden İsrail’e karşı caydırıcı ve somut tedbirler alma vaktidir!
Bırakın birkaç yılı, birkaç ay hatta birkaç hafta önce dahi İsrail’in İran’a bu çapta bir saldırı yapma ihtimali kimsenin öngörebilmesi mümkün değildi! Bu doğmatik fundametalist siyonizmden akılcı bir tutum beklenemez! Devlet tedbir demektir, gerekli tedbirler bir an bile gecikmeden alınmalıdır!
Yine anlamları için madde madde sıralayalım:
Bir, son gelişmeler ışığında milli güvenlik stratejimiz yeni tehdit unsurları gözönünde bulundurularak yenilenmeli ve bütün kurumların bu milli güvenlik stratejisine uyum saplamak üzere bir eylem ve reform planı geliştirilmelidir!
İki, bu bağlamda son İsrail-İran saldırılarından ders çıkarılarak savunma sanayi tesislerimizin korunması için özel bir güvenlik yapılanması geliştirilmelidir. Geçen seneki TUSAŞ saldırısı bu konudakşi zaaflarımız ortaya koymuştur.
Üç, Türkiye’deki NATO ve ikili anlaşmayla kurulan ABD üslerinin Türkiye’yi savaşta İsrail yanında konumlandıracak şekilde kullanılmasına asla izin verilmemeli, Kürecik gibi istihbari anlamda kritik tesisler ya kapatılmalı ya da tamamıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetimine ve denetimine geçmelidir.
Dört, Gazze soykırımının ilk günlerinde İsrail’e karşı atılmasını tavsiye ettiğimiz ancak hükümet tarafından uygulanmayan somut tedbirler derhal uygulamaya konmalıdır. Bu bağlamda, Türk hava sahası ve limanları İsrail’e giden uçak ve gemilere tümüyle kapatılmalı, ticaret ve yakıt akışı tam ve mutlak anlamda kesilmelidir. Türkiye’nin BM verilrine göre İsrail’in beşinci ticaret ortağı olmasının, uçak yakıtlarının BTC hattından gitmesinin ve VELA benzeri İsrail’e saldırılarında kullanacağı materyalleri taşıyan gemilerin limanlarımızı kullanmalarını gelecek nesilerin bile utancını yaşayacağı bir yüz karasıdır. Dün ise Baykar’ın israil’in ölüm makinalarının tedarikçisi Leanordo firması ile bu ortamda bir anlaşma imzalaması hamaset ile işbirlikçilik arasında gidip gelen riyakar politikanın bir yansımasıdır. Küçük çıkarlar için Türkiye algısını insanlık vicdanından koparan bu tür adımlara asla tevessül edilmemelidir.”