Zafer Partisi Tarım Politikaları Başkanı Nihat Babaözü, Et ve Süt Kurumu tarafından vatandaşlarımıza yapılan haksızlıklar hakkında basın açıklaması yaptı.
Nihat Babaözü şunları kaydetti:
“Hepinizin bildiği gibi, çok uzun süren dertler yumağı haline geldi memleketimiz. Hangi bir soruna bakacağımızı şaşırdık. Özellikle bugün üzerine düşeceğimiz konu, tarım, hayvancılık ve gıda sorunu, gıda tedariği. İnsanlarımız yeterli ve bol gıdaya ulaşmakta zorluk çekmekteler. Geçtiğimiz günlerde basına yayılan et ve sebzelerle ilgili sıkıntılar var. Örneğin canlı hayvan ithalatında yaşanan sıkıntılar, bu ithalatı kimlerin yaptığı, nasıl yaptığı gibi sıkıntılar basında bol miktarda yayılmış durumda. Bürokratik kadroların et ithalatına girdiği söylentileri basında defalarca görüldü. Bu da işin ne tarafını gösteriyor? Toplumda insanlarımızın ve kadrolarımızın gitgide ahlaki yapısının bozulduğunu gösteriyor. Tüketicilerin ve üreticilerin sırtından birilerinin nemalandığını gösteriyor.
Arkadaşlar, ete şöyle bir bakalım. Neden biz pahalıya et yiyoruz? Türkiye aşağı yukarı 10-11 yıldır canlı hayvan ve karkas et, lop et ithal ederler. Şimdi canlı hayvan boyutuna bir baktığımız zaman, Brezilya ve Uruguay gibi ülkelerden, son iki yıl ele alırsak, ülkemiz canlı hayvan ithal ediyor. 2024 yılında 600 bin baş besilik dana ithal ettik. 2025 yılında 520 bin baş, 2026 yılında da bu sayı 450 bin başta devam edecek gibi. Şimdi ülkemize bu hayvanlar direkt Lübnan kaynaklı gemiler tarafından getirilmekte ve 3,2 dolardan Türkiye’ye teslim edilmektedir. Et ve Süt Kurumu 3,2 dolardan aldığı hayvanı besicilere 6,5 dolardan vermektedir. Yani direkt hükümet kendisi gelen eti, hayvanı yüzde 100 pahalandırmaktadır. Diğer taraftan karkas et ithalatımız var arkadaşlar. Karkas et ithalatına baktığımız zamansa yine 7 dolardan Avrupa’dan alınan etler 17 dolardan Türkiye’ye girmektedir. Diğer taraftan da Et ve Süt Kurumu vatandaşlarımıza ucuza et yedirebilmek için ne yapmaktadır? Bu gelen etleri kendi anlaştığı marketlerde vatandaşımıza ucuza satılması için girişimlerde bulunuyor. Peki bu etler ne şekilde dağıtılıyor? Etler nizami dağıtılıyor mu? Et ve Süt Kurumu’nun belirlediği fiyatlardan dağıtılıyor mu? Hayır. Normalde bu marketlere baktığımız zaman piyasa fiyatlarına çok yakın fiyatlardan dağıtıldığını, gelen etlerin çok büyük kısmının da yine toplu şekilde yandaş olarak bilinen insanlara dağıtıldığını görüyoruz. İthalatta bu sıkıntı var. Pazarlamada bu sıkıntı var. Ondan sonra vatandaşlarımız bakıyorlar. Neden bu işler böyle oluyor? Eti bir kenara bırakıp tekrar sebze işine bakarsak örneğin Antalya’dan Kumluca halinden bir salatalık 7 liradan çıkıyor arkadaşlar. Bu salatalık hale girdiği zaman yüzde 13,5 rüsum ve vergilerle vergilendiriliyor. Peşinden nakliye, bir İstanbul Bayrampaşa haline gelirken 40 bin lira bir kamyonda 20 tonluk kamyonda 40 bin lira bunun üzerine nakliye biniyor. Bu da kilograma 2 lira koyduğunu gösterir. Tekrar Bayrampaşa halinde bu salatalıklar yüzde 13,5 vergilendirildikten sonra çıkışta yüzde 50 civarında bir üzerine fark geliyor. Bunu marketçiye giderken yüzde 30 da marketçi koyduğunda yüzde 60’lara gelen bir fiyat farkı oluşuyor. Ve normalde marketlerin 15 liraya satması gereken salatalığın 30 liraya satıldığını görüyoruz. Burada ne görüyoruz? Hem hükümet kendisi alabildiğince vatandaşın elinden alıyor hem de başka aracıların almasına müsaade ediyor. Vatandaşlarımız korunamıyor arkadaşlar.
Peki bunların yanında bütün bunlar yapılırken Türk çiftçisi eti üretemez mi? Gerekli sebzeyi, meyveyi üretemez mi? Üretiyor. Ama üretilmesi engelleniyor. AK Parti iktidara geldiği yıllarda köy kanunumuz vardı. Köy kanununa bağlı olarak meralarımız vardı. Hayvanlarımız meralarda beslenirdi. AK Parti iktidarıyla birlikte hayvanlarımız ahırlara çekildi. Beton ahırlara dolduruldu. Beton ahırlardaki hayvanların gıdalarının çok büyük kısmı yüzde 71 gibi gıda işte yemhane maddeleri ithal geliyor. Bildiğiniz gibi köyler boşaltıldı. Bunlara besici bakıcı insanlarımız da nereden geliyorlar? Bunlar da Afgan kökenli yahut Asya kökenli insanlardan oluşuyor. Böylece etlerimiz pahalanıyor. Yani yerli girdi olmazsa et çok pahalanıyor. Sütte de aynı. Peki ahırdan çıkan et ve süt kalitesi nedir? Çok düşük. Türk milleti kendi etini kendi sütünü üretebilir. Bütün insanlarına ucuz ve sağlıklı et yedirebilir. Yedirememesinin tek sebebi mevcut siyasi kadrolardır.
Burada basitçe şuna bakalım arkadaşlar şimdiye kadar gelen tarım bakanlarına baktığımız zaman işinin uzmanı bir tarım bakanının gelmediğini görüyoruz. Bu tesadüf olabilir mi? Mümkün değil. Burada açıkça kasıt vardır. Türk üreticisinin ve tüketicisinin aleyhine durum işlemektedir. Hiç kimse burada bir yanlışlık yapıldığını düşünmesin. Yanlışlık yapılıyor gibi hesaplar yapmasın. Sadece kasıt vardır. Çok yakında gelecek bir seçimde Zafer Partisi’nin iktidarın bir ortağı olacağı kesindir. O zaman biz insanlarımıza şu sözü veriyoruz. İnsanlarımıza ve etrafımızdaki başka ülkelere de istemedikleri kadar bol miktarda ürün tedariğinde bulunacağız. Bunlar çok kolaydır. Zor olan sadece yönetememek, yönetilememek. Ülkemiz şu anda bu durumdadır. Peki biz bunları nasıl yaparız? Nasıl yapmamız gerekiyor? Örneğin 24-25 Nisan’da Mardin’de yapılan Hububat Konseyi’nde hükümetin şöyle bir kararnamesi var: ‘Gelecek beş yıl içerisinde Akdeniz kuşağı yani Türkiye’nin Akdeniz bölgeleri çölleşecek. Türkiye’de tarım verimliliği kaybedilmiştir. Türk insanları Türkiye’deki girişimciler gitsinler, tarım verimlilikleri kuzeye ülkelerine kaymıştır. Rusya ve Ukrayna gibi ülkelerden arazi kiralasınlar, üretimlerine burada devam etsinler’ diyor.
Peki, daha geçen yıl, ondan önceki yıllarda ülkemiz ormanları kasıp kavrulurken, yangın söndürme uçaklarımız yok diyen Tarım Bakanlarını, bu yıl haddinden fazla yanan ormanlarımızı tedbir alınamamasını gördüğümüzde, ülkemizin neden kuraklığa girdiğini anlamamız zor mu? Yağmur neyle yağar? Yağmur elbette ki ormanla yağar, yeşillikle yağar. Peki, siz ormanları yakarsanız, ormanlar yanarken de bizim yangın söndürme uçağımız yok derseniz, bunlara gerekli tedbirleri alamazsanız, almazsanız ne olur? O zaman sizin iyi niyetli olduğunuzdan şüphelerimiz vardır. Bizim dönemimizde, biz geldiğimiz zaman kesinlikle orman yangınlarının en aza indirilmesi için, ülkemizde tarımsal verimliliğin arttırılması için, Türkiye’deki meraların sonuna kadar kullanılabilmesi için, gereken her türlü adımı atacağız. Örneğin bizim hayvan ithal ettiğimiz ülkelere baktığımız zaman bunlarda hayvan üretimi nasıl yapılıyor? 20 bin dönüm, 30 bin dönüm araziyi insanlar kapatmışlar. İçerisinde de bir o kadar 20 bin, 10 bin hayvanı bırakmışlar. Sadece hayvanı, yavrusunu almak için gidiyorlar. Yani ağaçtan hazır meyveyi almış gibi. Şimdi biz ne yapıyoruz? Ahırlara dolduruyoruz ve maliyete boğuyoruz, masrafa boğuyoruz. Ondan sonra da vatandaşlarımıza sen bu parayı ver diyoruz. Hem kalitesiz ve pahalı ürün üretiyoruz, hem de yetmez ürün üretiyoruz. Yetmediğinde köylerdeki insanlarımızı yerli üreticiliğe desteklemediğimiz için, onlara gerekli desteği vermediğimiz için, onlar da köyü terk ediyorlar. Gelecekte çok tehlikeli günlere giderken, nerelere gitmekteyiz? Köylerimizin boşaltılmasına, köylerimize dışarıdan gelen, Orta Doğu’dan gelen insanlara ya da Asya’dan gelen insanları terk edecek bir duruma bırakıyoruz. Bütün bunların çözümleri, Zafer Partisi iktidarında elbette ki olacaktır. Bizim bunlardan kurtulmamız gerekiyor arkadaşlar. Türk milletine bol ve sağlıklı gıdayı elbette ki vereceğiz. Elbette ki her şeyi yapacağız. Ama yeter ki bize güvenin ve bizi iktidar yapmaya bakın. Çünkü geldiğimiz noktaya baktığımız zaman iktidarın bizi nereden nereye getirdiğini anlamak zor değil. Bunlara bakmanız gerekiyor arkadaşlar. O yüzden de bizlere gerekli desteği vermenizi istiyoruz.
Ette, sütte, diğer madenlerimizde yapılan işleri görüyorsunuz. Lübnanlı El Mahmut ve Hicazi diye iki tane firma var. Bu firmalar bilinçli bir şekilde Türkiye’de et ithalatı başladığında, karar verildiğinde, 3 gün sonra İzmir Limanı’na, İskenderun Limanı’na hayvan indiriyorlar. Peki sadece bakın Uruguay’dan ve Brezilya’dan Türkiye’ye bir gemi 30 günde geliyor. Peki 3 günde bu et Türkiye’ye nasıl iniyor? Demek ki siyasi kadrolar kesinlikle ithalatı önceden hazırlamışlar. İthalatta kimlerin gireceğini hazırlamışlar. İhaleler önceden yapılmış, kapalı usulle yapılmış. Hiç kimsenin haberi yok. İthalattan gelen rantı bir takım hesaplanmış, hep beşli çete, beşli çete diyoruz ya. Burada da ayrı bir çete oluşturulmuş ve buradaki insanlar yiyorlar. Ve hiçbir şey şeffaf değil. Et kaça geliyor, kaça gidiyor? Türkiye’de kaça dağıtılıyor? Hangi firmalara veriliyor? Hiç kimsenin hiçbir şeyden haberi yok. Bu da ülkemiz için çok büyük sıkıntılar yaratıyor. Bizlerin yapması gereken birazcık daha ülke sorunlarına dikkat etmek. Bunların nasıl olduğuna bakmak, hükümeti zorlamak. Nitekim geçtiğimiz günlerde hükümet çiftçiye vermiş olduğu kredilerdeki sübvansiyon oranlarını düşürdüğünde hemen tepki gösterdiğimizde ne oldu? Hükümet 3 gün sonra geri adım atmak zorunda kaldı. Sübvansiyonlu kredilere devam etmek zorunda kaldı. Aynı şekilde hükümeti zorladığımızda, Et ve Süt Kurumu’nda özellikle şeffaflık geldiğinde, Tarım Bakanlığı’nda şeffaflık geldiğinde, herkes Tarım Bakanlığı’nın web sayfalarına girip de bu ihaleler ne zaman yapılacak? Kimler girmiş? Kimler ithalat yapıyor? Gelen etler kime dağılıyor? Bunlara baktığında Tarım Bakanlığı geri adım atmak ve şeffaf olmak zorunda kalacaktır. Sorunlarımız çok fazla içeride, dışarıda. Bizlerin yapması gereken gıdamıza dikkat etmek, hükümeti doğru yola getirmeye zorlamak gerekiyor.”
















