Bu soru kulağa umut verici geliyor. Ancak asıl mesele şu: Eğer bu potansiyel varsa, neden hâlâ gerçekleşmedi?
İznik, binlerce yıllık tarihsel katmanlarıyla sadece Türkiye’nin değil, dünya kültür mirasının da önemli bir parçası.
Roma’dan Bizans’a, Osmanlı’dan günümüze kadar uzanan bu çok katmanlı geçmiş; surlarla çevrili antik bir kent, bir dini merkez, bir sanat yatağı…
Ama bugün İznik, tüm bu geçmişin ağırlığını taşıyamayan sessiz bir kasaba görüntüsünde.
İznik’te ne ararsanız var: Roma tiyatrosu, Bizans surları, Hristiyanlık tarihinin en önemli konsüllerinden biri, Osmanlı çiniciliğinin doğduğu topraklar…
Ancak ne yazık ki tüm bu değerler, hak ettiği ilgiyi göremiyor. Ayasofya Camii hâlâ tartışmalarla anılıyor, antik tiyatro tel örgüler ile çevrili durumda, çini atölyeleri turistik potansiyele dönüştürülememiş.
Bu tablo, yalnızca kültürel mirasın değil, aynı zamanda ekonomik bir fırsatın da heba edilmesidir.
Efes örneğini düşünelim: UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor, her yıl milyonlarca turist ağırlıyor, devletin ve akademinin işbirliğiyle sürekli geliştirilip korunuyor.
İznik ise henüz UNESCO’nun geçici listesinde bile kalıcı hale getirilemedi. Neden?
Çünkü Efes’te bir strateji var. İznik’te ise hâlâ “niyet” aşamasındayız.
Yerel yönetimler kaynak yetersizliğinden yakınıyor, merkezi idare kısıtlı destek sağlıyor, özel sektör ise çekimser davranıyor.
İznik’in tanıtımı yıllardır birkaç broşür, birkaç fuar katılımı ile sınırlı. Oysa bu kadar köklü ve katmanlı bir miras, ancak bütüncül bir kalkınma planıyla ayağa kalkabilir:
Restorasyonlar bilimsel yöntemlerle ve şeffaf bir biçimde yapılmalı.
Kent, butik otellerle, müzelerle, yürünebilir rotalarla turizme uygun hale getirilmeli.
İznik halkı, sürecin pasif izleyicisi değil, aktif paydaşı olmalı.
İznik, yalnızca geçmişe ait bir hikâye değil; geleceğe dair bir fırsattır. Ancak bu fırsat, sadece tarihi birikimle değil, o birikimi yaşatacak siyasi irade, ekonomik yatırım ve toplumsal sahiplenme ile değerlendirilebilir.
Aksi takdirde “İznik küçük Efes olabilir mi?” sorusu, sadece iyi niyetli ama sonuçsuz bir hayal olarak kalmaya devam eder.